BU HARF

Bahsedeceğim yalnızlığın ’ 0 ’ sesi. . .  Ben gerçekten O harfinden bahsetmiyorum, ondan o harf diye bahsediyorum. Bu harfi dillendirmiyorum artık.  Bütün sözlüklerde en çok o harf belirgindir.  Bütün sözlüklerde o harfi hep en büyük yazarlar.  Bilmiyorum ya da bana öyle görünür. Bir yazı ya da kitap okurken,  bahsettiğim harfler ayrılıverir diğerlerinden ve gülümserler.

NOEL AĞACI

ÇÜNKÜ BİZ KANMAK İSTEMİŞTİK. . . Son günlerde ne çok kızıyorum kendime.  Ve birçok kadına da…  Ne çok üzmüş, harap etmişiz kendimizi.  Ve etmeye devam ediyoruz belki de.  Aşk adına…  Aşk için… Mükemmellermiş gibi saçlarının tellerinden başlayıp ayak parmaklarına kadar övdüğümüz bu adamların bu kadar ebedileştirilecek ve dahi edebileştirilecek ne özellikleri var acaba? Birisi küçük

SAKLI BAHÇE

Şımarmış yokluğunla baş edebilmek kadar zordu uykusuzluk. Çünkü bir ihtimal diyerek uykuya sığınıyordum ağrı kesici gibi. En kötüsü rüyama girdiğin günlerdi. Kötü görsem bir başka acı, iyi görsem bir başka acı kavuruyordu pişmekten biçare yüreğimi. Çam ağaçlarının altında sonsuzluğa doğru koşmak istiyordum ormanlarda. Fakat öyle bir özgürlüğün bile riski vardı. Böyle tenha yerlerde başıma bir

ANAHTARLA KİLİT

Hiç bir anahtar sonsuza dek aynı kildi açamaz. Eğer buna bir itirazı olan varsa şimdi konuşsun. Konuşsun ki; tek hamleyle çürüteyim tezini. Hayır bayım siz susun lütfen! Benim bu gün bir kadının aklına ihtiyacım var. Elbette ki zeki bir kadın olmalı. Başkasını dinleyemem şu ara. Neden bir gün gelir ve artık o anahtar kilidi açamaz?

EMEK

Yağmurda ıslanmış toprağın üzerine bırakılan beyaz lilyumlar gibidir emek.   Öylesine güzel ve öylesine narin.   Her an ağlamaya,  her an gülmeye hazır.  Naif bir piyano konçertosunun kadansı gibi gururlu ve asil. . .   Yürüdüğü yollarda izlerini bırakır edebiyle.   Emek saygın ve ağır başlıdır. O nedenle asırlar boyu adına şarkılar,  güzel sözler yazılan

İKİ YABANCI

Kadın Onun gerçekte nasıl bir adam olduğunu bilmiyordu. O yıllar içerisinde hiç durmadan değişiyordu. İri bir piton gibi kabuğundan kurtuluyor, kurtuluyordu. Her seferinde başka bir yüzle karşısına çıkıveriyordu. Taban tabana zıt ne çok yüzünü görmüştü kadın. Kabullense de, kabullenmese de her seferinde sessiz kaldığı bir kişilik kartelası. . . Adam da kadının gerçekte nasıl bir

HİÇ

Eşyalar sıkar mı sizi? Üst üste yığılmış yorganlar, dolaplar dolusu kıyafet, koltuklar, ayakkabılar. . . . Hiç kaçmak istediğiniz oldu mu dopdolu bir evin ağırlığından? Şöyle hafif, çok hafif, kuş gibi hafif olmak istediniz mi? Sadeleşmek, azalmak, minicik olmak… Sadece aklınızdakileri değil,  kalbinizdekileri, çevrenizdekileri, evinizdekileri de sonu olmayan bir kuyuya atmak istemediniz mi hiç? Bir

ÇOCUK RUHU

Küçük bir çocukken; belki 6 belki 7 yaşındayken,  bahçelerinden akasya koparttığım için feci şekilde dövmüştü bir genç beni.  Benden büyüktü.  O zamanlar bana göre epey büyüktü.  Şimdi düşünüyorum da; belki 13-14 yaşlarındaydı,  bilmiyorum ama kafama kafama öylesine vurmuştu ki; o acıyı; o anıyı her düşünüşümde tekrar tekrar yaşıyorum.  Dayak yerken,  elimden düşen salkımları istemiştim bir

UĞURLAR OLSUN!

Hayat akıp giderken,  onu güzelleştiren,  kolaylaştıran,  ona canlı renkler katan varlıkları bazen fark etmeyiz.  Bazen fark ederiz de,  orada bir yerde dururlarken, hak ettikleri önemi vermeyiz. Ya da bunu göstermeyiz.  Sonra birden o renk kaybolur gider.  Dünya gri bir sisler yumağında kaybolur.  Sanki,  içi boşaltılmış bir kabuk gibi çevremizde salınır. Önce,  bütün bağlarıyla vedalaşmış bir

ASLINDA KAÇ KİŞİYİZ?

Bir gün uyanırsınız ve yeni bir güne uyanmış olduğunuzu fark edersiniz.  Farkındalık duygusu iliklerinize kadar işler.  Nerede olduğunuzu,  neyin içinde olduğunuzu duyumsarsınız.  Bazı farkındalıklar küçüktür ve onların değişimini anlayamazsınız.  Bazılarıysa çarpıcı olur ve bu farkındalık sizi temelinizden sarsar.  Küçük bir kriz anı ve kabullenişle sonuçlanır. Bir sabah uyandığınızda; bambaşka olmasa bile,  eski ’’o kişi’’ olmadığınızı