USTA

Şimdi adını vermek istemediğim usta bir Rus yazarının bir öyküsünü okurken; bir yandan içimden, bu iş nereye varacak, yani yaza yaza bunu mu yazmış, niye bu kadar sıkıcı bir giriş, diye düşünürken; birden kendime, o zaman niye okumaya devam ediyorsun diye sordum. Bence bu bir aydınlanma anıydı. Her şey ama her şey yazılasıdır. Dolayısıyla da; yazarın anlattığı her şeyi okumak isteriz. Bunu bir yazar olarak söylüyorum. Çünkü; hem yazar hem okuyucu olanlarla sadece okuyucu olanları birbirinden ayırmak durumundayım. Yazar her yazılana büyük bir merakla bakar. Şimdi ne olacak? Bundan sonra ne yapacak? Bu yazarın bunu anlatmasının nedeni nedir? Biraz, olaylara vakıf olmak için biraz da yazarın bilinçaltını irdelemek için bunu yaparız. Evet, okuyucunun zannettiği gibi; her yazdığımızda kendimizi anlatmıyoruz, o kahraman bizimle aynı cinsiyeti taşıyor ya da yaşı bize yakın diye ya da aynı işi yapıyor diye, bu kendimizi yazdığımız anlamına gelmiyor. Fakat şu da bir gerçek ki; yazarın kahramanlarını kendince ifade tarzında başka bir şey gizlidir. O, kahramana, kendinden bir parça renk katmayı ihmal etmez. Bu bir katil de olabilir, yobaz aşağılık bir adam da… Yazar illa ki; bu sevmediği, hiç haz etmediği rezil kişiliğin içine kendinden küçük de olsa bir parçasını yerleştirir. O kötü adamın garip bir espri anlayışı olabilir ya da yobaz adam bir kedi sevdalısı olabilir. Bunu herkes yakalayamayabilir ama orada mutlaka bir şey vardır. Fakat bu; yazarın kendisini yazdığı anlamına gelmez. Bence ikisini ayırmayı bilmek gerekir.

Bir roman dosyamı yayınevine gönderdiğimde; bana birkaç soru yollamışlardı. Bu konuda başka kitaplar yazılıp yazılmadığını, yazıldıysa benimkini onlardan neyin ayırdığını anlatmamı istemişlerdi. Bu soruları okuyan birçok yazarın evhamlanıp; eyvah, bu konuda çok kitap var, üstelik konum öyle ilginç bir konu da değil, benim kitabımı diğer kitaplardan neyin ayırdığını çok parlak sözlerle anlatmazsam dosyam kabul edilmez, diye uzun uzun düşündüklerine eminim. Ben hiç heyecanlanmadım. Bu konuda çok kitap yazılmış olabilir. Aslına bakarsanız; yazılmamış bir konu var mıdır, onu bilmiyorum ama konu aynı olsa bile, önemli olan onun nasıl anlatıldığıdır. Çok basit bir olayı, gündelik yaşananları ya da bir insanın, bir hayvanın ya da bir bitkinin bir saat içindeki düşüncelerini bile yazabilir bir yazar. Hatta bir eşyayı bile… Önemli olan onu nasıl sunduğudur. O normalliği o sıradanlığı öyle güzel anlatır ki; biz onları öyle benimseriz ki; anlatılanlar bizim gerçekliğimiz olur, kahramanlar akrabalarımız, dostlarımız, asırlardır tanıdığımız yoldaşlarımız olur, o kitap bitmesin, onlar hep yanı başımızda kalsın isteriz. Her şey yazılasıdır bu yüzden. Bir odada, yatağının üzerinde bağdaş kurup televizyon izleyen bir genç kadını öyle bir yazarsınız ki; kestiğiniz yerde, okuyucu size; ne oluyor, sonra ne yaptı peki, neye karar verdi, burada da kesilir mi, lütfen devamını yaz, çok merak ediyorum, diye yalvarabilir. O beş metrekarelik odada, yatağının üzerinde oturan o kadını o denli ilginç kılan yazardır. O yüzden; her şey yazılabilir ve bu yazılabilirliği mümkün kılan da yazarın merakıdır. O, her adımında her bakışında yazılacak bir şeyler görür. Ona sorulan bir soru, atılan bir kıskanç bakış, kapıya gelen kargocu ya da asansördeki bir çizik bile yazma ilhamı verebilir. İşte bu merak ve yazardaki bu her şeyi bir malzeme görme güdüsü; okurken de harekete geçer ve bu adam ya da kadın niye bunu yazmış merakıyla saldırır okuduklarına… O hem okur hem de imbiğinden süzer gözlemlerini. Hem çok telaşlıdır nereye varacak diye hem de dikkatli ve sabırlıdır altında ne gizli diye. Yazmak büyük bir eylemdir. Sihirdir. Ustalıktır. Yaratımdır. Yazmak Tanrısal bir eylemdir. Fakat okumak da büyülüdür. Usta bir okuyucu olmak da başlı başına bir cevherdir. Büyük bir keyif olayıdır. İyi okuyucular hayatta hep öndedirler. Hayatı kavrayışları, kabullenişleri ya da reddedişleri, süzgeçten geçmiş ve tortularından sıyrılmış bir naiflik içerir. Yazmak bir yetenektir, bazılarında büyülü bir yetenektir ve ben iyi bir okuyucu olmanın da yazmaya yakın bir yetenek olduğuna inanıyorum. Okumak bir insanın evreninin değiştirebilecek çok büyük bir depremdir. Okumak; kimyayı değiştirir, dünyayı değiştirir. İnsanı bir yerden alır; dünyayı dolaştırır ve sonrasında aldığı yere bırakır. Fakat artık ne geldiği yer aynı yerdir ne de gelen kişi aynı kişidir. Sırtında yaşadığı maceralar, kalbinde tuhaf heyecanlar, aklında yepyeni bilgiler ve inanışlarla okuyucu, okumayan birisine göre çok zengin birisidir. İşte dünyada, o zenginliği satın alacak hiçbir hazine olamaz.