Her Türk çocuğunun ya da Türkiye'de yaşayan her çocuğun bildiği, heyecan içinde hazırlandığı bir tarih. Çocukların bayramı var. Bunu Onlara armağan eden; Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, ilk Cumhurbaşkanımız, ondan da öte, Başkomutanımız, Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'tür. Türkiye büyük Millet Meclisinin kuruluşu, Uusal Egemenliğimizin kazanılmasının bir simgesi olarak Atatürk tarafından çocuklara armağan edilmiştir. Üzerinden tam
Botrak Ambarı
MASALLAR ÜLKESİNİN ANAHTARI
Bir kitabı okumaya başlarız. Tam bize göredir. Müthiş bir heyecan ve merakla koştururuz sayfalar arasında. Hatta birçoğumuz kendimizi kahramanın yerine koyarız. Koymasak bile Onun yerinde olsak neler yapacağımızı düşünür; kimi zaman kızarız kahramanımıza,kimi zaman kutlarız.Bazen de bizim düşünemediğimiz bir şeyi düşündüğü için kıskanırız hafif yollu. Örnek aldığımız, benzemeye çalıştığımız, Onun gibi giyindiğimiz, konuşma stilini taklit
MASAL
Neden bir aşka ancak şeklini değiştirdikten sonra kuşbakışı bakabiliriz, hiç düşündünüz mü? Çünkü o andan itibaren biz değil ben ve sen olduğumuz için. . . ’ Usul usul giriyordu kanına insanın. Sandı ki tuzağına düştüm. Hayır düşmedim. Şimdi siz ikisi arasında ne fark var diyeceksiniz. . . Çok fark var. . . Ben kandırılmadım, kandım.
BU HARF
Bahsedeceğim yalnızlığın ’ 0 ’ sesi. . . Ben gerçekten O harfinden bahsetmiyorum, ondan o harf diye bahsediyorum. Bu harfi dillendirmiyorum artık. Bütün sözlüklerde en çok o harf belirgindir. Bütün sözlüklerde o harfi hep en büyük yazarlar. Bilmiyorum ya da bana öyle görünür. Bir yazı ya da kitap okurken, bahsettiğim harfler ayrılıverir diğerlerinden ve gülümserler.
NOEL AĞACI
ÇÜNKÜ BİZ KANMAK İSTEMİŞTİK. . . Son günlerde ne çok kızıyorum kendime. Ve birçok kadına da… Ne çok üzmüş, harap etmişiz kendimizi. Ve etmeye devam ediyoruz belki de. Aşk adına… Aşk için… Mükemmellermiş gibi saçlarının tellerinden başlayıp ayak parmaklarına kadar övdüğümüz bu adamların bu kadar ebedileştirilecek ve dahi edebileştirilecek ne özellikleri var acaba? Birisi küçük
SAKLI BAHÇE
Şımarmış yokluğunla baş edebilmek kadar zordu uykusuzluk. Çünkü bir ihtimal diyerek uykuya sığınıyordum ağrı kesici gibi. En kötüsü rüyama girdiğin günlerdi. Kötü görsem bir başka acı, iyi görsem bir başka acı kavuruyordu pişmekten biçare yüreğimi. Çam ağaçlarının altında sonsuzluğa doğru koşmak istiyordum ormanlarda. Fakat öyle bir özgürlüğün bile riski vardı. Böyle tenha yerlerde başıma bir
ANAHTARLA KİLİT
Hiç bir anahtar sonsuza dek aynı kildi açamaz. Eğer buna bir itirazı olan varsa şimdi konuşsun. Konuşsun ki; tek hamleyle çürüteyim tezini. Hayır bayım siz susun lütfen! Benim bu gün bir kadının aklına ihtiyacım var. Elbette ki zeki bir kadın olmalı. Başkasını dinleyemem şu ara. Neden bir gün gelir ve artık o anahtar kilidi açamaz?
EMEK
Yağmurda ıslanmış toprağın üzerine bırakılan beyaz lilyumlar gibidir emek. Öylesine güzel ve öylesine narin. Her an ağlamaya, her an gülmeye hazır. Naif bir piyano konçertosunun kadansı gibi gururlu ve asil. . . Yürüdüğü yollarda izlerini bırakır edebiyle. Emek saygın ve ağır başlıdır. O nedenle asırlar boyu adına şarkılar, güzel sözler yazılan
İKİ YABANCI
Kadın Onun gerçekte nasıl bir adam olduğunu bilmiyordu. O yıllar içerisinde hiç durmadan değişiyordu. İri bir piton gibi kabuğundan kurtuluyor, kurtuluyordu. Her seferinde başka bir yüzle karşısına çıkıveriyordu. Taban tabana zıt ne çok yüzünü görmüştü kadın. Kabullense de, kabullenmese de her seferinde sessiz kaldığı bir kişilik kartelası. . . Adam da kadının gerçekte nasıl bir
HİÇ
Eşyalar sıkar mı sizi? Üst üste yığılmış yorganlar, dolaplar dolusu kıyafet, koltuklar, ayakkabılar. . . . Hiç kaçmak istediğiniz oldu mu dopdolu bir evin ağırlığından? Şöyle hafif, çok hafif, kuş gibi hafif olmak istediniz mi? Sadeleşmek, azalmak, minicik olmak… Sadece aklınızdakileri değil, kalbinizdekileri, çevrenizdekileri, evinizdekileri de sonu olmayan bir kuyuya atmak istemediniz mi hiç? Bir