HEYHAT YAPACAK BİR ŞEY YOK

Ne çok ağladı yürek çıplak bir kadın gibi.
Ne zırhı vardı ne de gözleri.
El yordamıyla yürüyordu yolunu.

Şimdi ikinci perde açıldı.
Zaten iki perdelik bir oyundu.
Her şeyin aydınlandığı bir zengin sahne.

Umrumda olmaması acıtmıyor içimi artık.
Heyhat, böyle olmalıymış!
Çatı katları değilmiş yerim.
Tozlu izbe katlar ve evlerin içini izleyebildiğim pencereler de değilmiş.
Yeni anladım.

Önce kendimi dinledim,
Ardından büyük temizlik…
Ve huzurlu kabullenişleri sindirerek tadına vardım özgürlüğün.
Meğer hiçbirisi benim istediğim değilmiş.

Soyundular afilli pelerinlerini,
Tüm yaldızlarını döküp direndiler.
Oysa dolmuştu süre.
Bu kadar basitti.
Onlara verilen süre sona ermişti.
Yapacak bir şey yok!

Hangi kadehten içmeli şimdi?

Hayır, sunmayın bana İştar’ın kadehini!

Yedi kapısından geçtim.
Tokum.
Ağırım.
Doluyum.
Önce hafiflemeliyim.

Büyük bir tufan kopacak sanırlardı yokluklarıyla.
Hiç bir şey olmadı.
Ne şehvetin sınırlarında taklalar atabildiler
Ne aşkın…
Yeteneklerini kaybetmişlerdi.
Zaman kafesin kilidini kilitlemişti artık.
Elden ne gelir?

Her seferinde geriye dönmek ister yürek!
Dönüp üzerlerini çizmek.
Heyhat, yapacak bir şey yok!
İleriye bakmak gerek…

Sessiz bir orman bulmalı en iyisi…
Kuytusunda dinlenmeli.
Bir kadeh içip gölgesinde ağaçların
Her şeyi unutmak gerek!