UĞURLAR OLSUN!

Hayat akıp giderken,  onu güzelleştiren,  kolaylaştıran,  ona canlı renkler katan varlıkları bazen fark etmeyiz.  Bazen fark ederiz de,  orada bir yerde dururlarken, hak ettikleri önemi vermeyiz. Ya da bunu göstermeyiz.  Sonra birden o renk kaybolur gider.  Dünya gri bir sisler yumağında kaybolur.  Sanki,  içi boşaltılmış bir kabuk gibi çevremizde salınır. Önce,  bütün bağlarıyla vedalaşmış bir füze gibi,  serseri bir mayın gibi fırıl fırıl döner.  Sonra ağırlaşır,  ağırlaşır,  ağırlaşır; içindeki bebeği uyandırmaktan korkan bir beşik gibi usul usul salınmaya başlar.  O salınım devam ederken,  dünyanın renkleri;üzerindeki toz bulutu dağılır gibi aydınlanmaya,  öne çıkmaya başlar.  Hayat akmaya devam eder. Bu sefer,  ona bir yokluk da eklenmiştir.  O yoklukla ağırlaşan bir hayat haline gelir. Eksildiği yerde çoğalmış, ızdıraptan payını almıştır.  Salınıma uyum sağlamaya çalışarak yürürken,  sırtımızda hep o yokluğun soğukluğunu hissederiz.  Hep o yokluğun ağırlığıyla belimiz bükülür. O acıyla ruhumuz titrer.  Hayattan bir kişi eksildiğinde, Onun yokluğuyla yaşamak mecburiyetinin boynumuza taktığı pranga artık kalıcıdır.  Bir söz,  bir şarkı,  bir tabak patates kızartması ya da uçuk yeşil bir göz gördüğümüzde o acıyı taaa yüreğimizde hissedeceğiz.  O hep oralarda bir yerde duracak. Bir yerlerde,  patlamaya hazır bir krater gibi fokurdayacak ya da sinsi sinsi uyuyacak.  Hayattan neşemizin bir kısmını çalarak gidecek.  Artık hiçbir zaman o eski kişi olmayacağız.  Dünyanın o eski dünya olmayacağı gibi.

Her ne kadar ölümün doğallığından haberdar da olsak,  ölümün bir başka hayata açılan kara bir pencere olduğunu da bilsek,  yokluğuyla yüreğimiz ağırlaşacak.  O uçup giden sevdiğimiz bizi ağlatacak,  üzecek,  kendini özletecek.  Artık O olmadan dünya bir başka dönecek. Dönerken,  uzaklarda bir yerde içimiz ağlayacak.  Sevilen bir daha dönmeyecek. Bu,  kabullenilmesi çok zor bir gerçek,  bir dayatma.

O kişi,  yaşamadığı kadar başka bedenlerde yaşamaya devam edecek.  Uğurlar olsun sevgili ablam.  Desteğim,  kahkaha makinem,  kibar tatlı neşem,  kendine yapılan her türlü kabalığa,  kötülüğe bile gülümseyerek affederek cevap veren zengin gönüllü cömert Seboş’um! Kimse senin kadar güzel patates kızartamaz,  makarnalarının,  su böreğinin lezzetini kimse yakalayamaz.  Biliyorum; artık hiç kimse beni uyurken,  o tatlı öykülerle senin gibi uyutamayacak,  güldüremeyecek.  Tek tesellim; huzura kavuşmuş olmanı dilemek ve ummaktır.

Her neredeysen,  arada sırada beni düşün. Sen hep benim aklımın bir köşesinde,  atan bir kalp gibi canlı kalacaksın.