Bazan karşısına birisi çıkar ve insan hayatını bir hıyar olarak geçirmekten kurtulur. Bir insanı tanımanın buna yetmeyeceğini düşünenler vardır elbette. Bir insan bir hayat, bir insan bir kitap, bir insan bir dünyadır. Ve biz bu üçünden çok şey öğreniriz.
Çoğumuz bir mürşit arıyoruz. Mükemmel olmasını istiyoruz. Osho’nun dediği gibi; “Mükemmel Ermiş ” aslında acınası bir deyim… Bazen burnumuzun dibindeki ermişi, yol göstericiyi görmeyiz. Bizim aradığımız; egomuzu tatmin açısından bir kalıba sahiptir. Aslında pek de düşünmeyiz üzerinde. Bizden öncekilerin biçtiği kaftanı dolduracak adamı ararız. Mükemmel Ermiş içmemelidir, öfkelenmemelidir. Yapamadığımız ne varsa O’ndan bekleriz. Kendimizdeki zaaflara, zayıflıklara duyduğumuz tüm öfkeyi ondan çıkartmaya çalışırız. Zaman ve maddenin hakim olduğu boyutumuza, yaşadığımız tecrübelerle tekamüle gelmedik mi? Hatalarımız değil mi insani yaratılışımızın emaresi? Böyleyken, tek defosu nefes almak olan bir ermiş aramanın mantığı var mıdır?
Kendi hesabıma; beni anlayabilen, zaaflarıma gülebilen, eleştirmeden örnek olabilen bir yol gösterici isterim. Sevişmeyen, öfkelenmeyen, nadir de olsa kıskanmayan bir yol göstericim olsun istemem. Ruhumdaki fırtınaları; tanımlamalarla, seyrederek kim anlayabilir ki? O fırtınada yaprak değilse ne anlar insan savrulmaktan? Karşı koyamadan düşmekten ne anlar? Yerden kalkıp toparlanabilmenin ne menem bir şey olduğunu ermiş bilir mi yaşamadıysa?
Öğrenmenin sınırı var mıdır? Hayatta en çok sevmeyen, sevilmeyen insanlar için üzülürüm. Bir de; ben her şeyi bilirim, öğrenebileceğim bir şey kalmadı iddiasında olanlar için. . . Bunlar mutsuzdurlar. Arayıştadırlar ne aradıklarını bilmeden. . . Günleri bir iddialaşma içinde geçmektedir. Oysa ana rahminde kendisine sarılan, kendi içinde saklanmaya çalışan bir cenin kadar ürkektirler. Özgüvenden yoksundurlar.
Ne ermişin eğitimi biter ne savaşçının. . . Yolculukları devam eder. Biri bataklıkta, diğeri uçurumun kenarında da olsa yol devam eder. Şartlanmalarımızdan kurtulamayabiliriz. Oldukça güçtür bu. Mücadele ederken bile anlamakta zorlanırız kimi zaman. Gelişim ölçerimizde patlamalara sahip olan insanın yaptığı hatalarla sarsılabiliriz. Tepkiler de verebiliriz. Unutmamamız gereken; O’nun insani doğasının kazandırdığı anlayışın, aynı olmanın doğal sonuçlarıdır yaşadığımız. Ermişi de anlamalıyız.
Bazen ermişimiz katilimiz olabilir. Bildiğimiz doğruların hepsini yerle bir eder. Bizi öldürür. Yeni bir insan yaratır. Yeni insanın sınavı, yolu bitmiş midir? Hayır. Anlamak, hazmetmek, yargılamamak gerekir. Kodlaşmış düşüncelerimiz bunu engelleyebilir. Hemen kalıplara dur demelidir. Bazen bir dilencidir ufkumuzu açan, bazen bir profesör, bazen bir çocuk. . . Katilden de öğrenebiliriz, hırsızdan da. . . İzlemeli, hoş görmeli, anlamaya çalışmalıyız. Bizi boğan durumları kutsamalıyız. Bir adım daha atmamıza sebep oldukları için. . .
Benzer tecrübeleri yaşadıkları için ermişlerimizi suçlamamalıyız. Biliyor muyuz yolumuzda daha ne çukurlar ne tuzaklar var? Ve yeterli gardımız var mı? Evreni seviyorum. . . Beni sadece mutlu ve boş kılmadığı için. . . Her düşüşüme vesile olup kalkarken daha da güçlendirdiği için. . . Onu ve hatalarımı kutsuyorum. Beni büyüttükleri, düşündükleri, acı malzemelerden çok güzel bir pastayı önüme sundukları için.