Önce gülüşlerimi kılıçtan geçirdi.
Sonra umutlarımı ve şansımı.
Son darbeyi aşkıma indirdi acımadan.
Kırpmadan diktim kararan gözlerimi celladıma.
Naralar atarak saldırdım.
Elflerin ocağında dövülmemiş olsa da mızrağım,
Kadim zamanlardan kalma idi.
Çeliğin çelikle öpüşmesiyle çınladı kutsal salonlar.
Nessa ile Maeglin karşı karşıyaydılar.
Gözlerimizden ateş ve buzdan oklar fırlıyordu.
Ne masum ne de kötüydük.
Besbelli bundandı yenilgisiz olması savaşın.
Gündüzün geceyle kucaklaşması gibi yumuşak değildi kavuşmamız.
Olamazdı.
Meşalelerin gölgesinde çığrından çıktı aşk.
Aşkla nefret panikle çarpıştı.
Göğsüne çarptı göğsüm tüm şiddetiyle.
Zırhsız göğsümden kanlar aktı.
Çekilip gölgelere kanımı dindirmek için…
Küçük adımlarımla geri geri diklendim.
Eğip başımı gitmek bana göre değildi.
Ah Maeglin…
Sinsi karanlıklarda neden merhem oldun yaralarıma?
Sen ki acımadan indirmişken o kara saplı kılıcı.
Düştüğüm yerde kanımı içmeliydin.
Bak toparlandı Nessa’n…
Senin vahşi kadının…
Onu sen büyüttün kavurarak…
Defalarca deri atarken mağara köşelerinde,
Baharatlı şaraplarla kadeh kaldırdın…
Nessa’nın kementi saçlarıdır Maeglin.
Dikkat et bağrına.
Dikkat et tutup öptüğün bu ele.
Kılıcını bandırdığın kanla,
Dudaklarını dişleyip tattığın kan aynı kan…
Ah Maeglin…
Aşkını taçlandıran bu kadından kork!
Bir yılan gibi dolandığın vücuduna dayan,
Fakat güvenme kılıcına.
Onun gözlerinden atılan her ok bir gün girer bağrına.
Arkasını dönüp giderken Nessa.