Neden bir aşka ancak şeklini değiştirdikten sonra kuşbakışı bakabiliriz, hiç düşündünüz mü?
Çünkü o andan itibaren biz değil ben ve sen olduğumuz için. . . ’
Usul usul giriyordu kanına insanın. Sandı ki tuzağına düştüm. Hayır düşmedim. Şimdi siz ikisi arasında ne fark var diyeceksiniz. . . Çok fark var. . . Ben kandırılmadım, kandım. Aslında kanmadım. Kanmış gibi görünmek istedim. Bu erkekler kandırmayı pek severler. Bazen mutlu etmek geçer içimden Onları. Tilki gibi hissediversin adam kendini, ne olur ki? Asıl tilki benim, haberi yok. Çünkü tüm o numaraları başkası yapsa olmayacaktı. Ben Onu seçtim.
Şelaleler nasıl da pırıl pırıl görünürler en tepede. Oysa bütün çeri-çöpü toplayarak yığılıp kalırlar ayakların altına. Kendince kazançlı. Çok gezdi, çok gördü. Fakat çokça da kirlendi, haberi yok. Aşındırdı toprağı. Bundan da memnun. Peki neden ruhundaki bitmek bilmez bu açlık? Bu gurur? Bu özür dilemekten kaçınan çok biilmişlik? Niye farkedemiyor daha hiç bir şeyin başlangıcında olduğunu?
Soyut bir iç çekiş gibiydi yokluğu. Ve benim yokluğum; ancak hayatına tekrar girişimle hafızasında canlanabilecek bir hafıza geri dönüşüydü. Neyi unuttuğunu da unutmuştu, nasıl olduğunu da. . .
Sevişmek ruhların dansıymış. Güldüm buna. Konuşmak ruhların dansı olabilir deseler anlayacağım. Teselli edebilir birileri bir yere kadar. Ruhların sevişmesi olmadan nasıl tam yerine oturur ki taşlar? Kimisiyle sevişirsin mutlu olursun, kimiyle sevişirsin; İşte o hadron çarpışması olur… O zaman öğrenirsin ne olduğunu sevişmenin.
Bundan sonra sen hep yarımsındır. Yeniden sevsen bile, bir daha asla bu uyumu yakalayamazsın.
Yaşamak neden ibarettir diye sordu bilge karşısındaki adama;
Adam bir sürü konuştu. Platon’dan girdi, Nietzsche’den çıktı. Gereklilikler, güdüler, olması gerekenler… Sıraladı da sıraladı.
Bilge güldü.
Bilge aynı soruyu kadına sordu;
Kadın düşünmedi bile:
Zorunluluklara kafa tutmak belki de! Bu beni güçlü kılar. . .
Ama hayat idare sanatı değil mi dedi adam şaşırarak. . .
Hangi yolu seçersen o doğru yoldur dedi Bilge.
Yolun sonuna geldiğinde arkana bakmamak şartıyla. . .
Gün gelecek dolu bir cebin, boş bir ruhun olacak . . .
Ve senin de acı çekmiş ruhun. . .
Kazanan da yok, kaybeden de…
‘’Bir hanımefendi ile serserinin aşık olduğu nerede görülmüş? Ya sen de serseri olacaksın ya da çekip gideceksin. Bunun ortası yok. Ya boş bir çuvalla sevişeceksin ya da elektrikle çarpılacaksın. Neleri feda edebilirsin? Her şeyi feda edebilecek bir ruha sahip olmanı isterdim. ‘’
Güldü Bilge:
‘’Ateşten ancak ateş kaçmaz. Su ile boşuna uğraşma. ‘’
Ve masal orada sona erdi.
Yerin altına akıp gitti gözyaşlarI
Yeraltında ilerledi ırmağı acının.
Çünkü aşk yarısı çürümüş harikulade bir vücut gibiydi.