ISSIZ

O da biliyor.
Kaldırımlar hiç bu kadar ıssız olmamıştı.
Öylesine,aniden yok oluvermişti körebe oynayan çocuklar.
Kor ateşte kestane pişiren yün şapkalı amcaların,
Bir de alıç satıcılarının sessizliği hakimdi
Söz derdik biz alıca…
Çocukluğumuzda görmediğimiz kadar iriydi her biri yok olmadan önce.
Yaseminler boyunlarını bükmüş,
Tek tük kokularını fırlatsalar da…
Bir matem havası hakimdi ara sokaklara.
Öksürüğümde ölümün tadını alıyordum.
Bunu sadece tadan bilirdi.
Sarsılan omuzlarıma inat dimdikti yüreğim.
O bir yerlerde savaşını verirken,
Beni ne de şanslı görüyordu.

Oysa O da biliyor.
Hiç birimiz çivi çakmayacağız buraya.
Bir gün uyuyup tekrar
Rüyaya yatacağız her gün olduğu gibi
Ve uyanmayacağız her gün olduğu gibi.
Rüyada kalacağız.

Sadece kaldırımlar değil,
Şehir de yalnız bu aralar.
Martılar başka ellere uçmuş.
Kediler bir balık ziyafetine gitmişler.
Bütün küçük çakıltaşları,
Rengarenk yollara düşmüşler.
Düşüncelerim bana boynumdaki atkı kadar bile yakın değil.
Yer değiştirmiş evrenimin avizesi yeriyle.
Nohut satıcıları türemiş şimdi de
O hiç alıp yedi mi bilmiyorum.
Ben yemedim.

Bir zamanlar gürül gürül bir şömine düşlerdim.
Şimdi bir çöp bidonunu tutuşturup izleyesim var.
Başımın üstünde sadece gökyüzü olsun.
Belki bir de hafif bir yağmur.
Sönmemeli çünkü ateş.

Ateş sönerse,
Kaldırımlara gece iner…